Menü
Son Dakika :
Konya
...
ADANA
ADIYAMAN
AFYONKARAHİSAR
AĞRI
AMASYA
ANKARA
ANTALYA
ARTVİN
AYDIN
BALIKESİR
BİLECİK
BİNGÖL
BİTLİS
BOLU
BURDUR
BURSA
ÇANAKKALE
ÇANKIRI
ÇORUM
DENİZLİ
DİYARBAKIR
EDİRNE
ELAZIĞ
ERZİNCAN
ERZURUM
ESKİŞEHİR
GAZİANTEP
GİRESUN
GÜMÜŞHANE
HAKKARİ
HATAY
ISPARTA
MERSİN
İSTANBUL
İZMİR
KARS
KASTAMONU
KAYSERİ
KIRKLARELİ
KIRŞEHİR
KOCAELİ
KONYA
KÜTAHYA
MALATYA
MANİSA
KAHRAMANMARAŞ
MARDİN
MUĞLA
MUŞ
NEVŞEHİR
NİĞDE
ORDU
RİZE
SAKARYA
SAMSUN
SİİRT
SİNOP
SİVAS
TEKİRDAĞ
TOKAT
TRABZON
TUNCELİ
ŞANLIURFA
UŞAK
VAN
YOZGAT
ZONGULDAK
AKSARAY
BAYBURT
KARAMAN
KIRIKKALE
BATMAN
ŞIRNAK
BARTIN
ARDAHAN
IĞDIR
YALOVA
KARABÜK
KİLİS
OSMANİYE
DÜZCE
İkindi 16:42
Akşam: 19:15
Arama

Kekemelik her 100 kişiden birinde görülüyor

Kekemelikte geçmesini beklemek kalıcılık riskini artırıyor

Yayınlama Tarihi: 25.10.2025 09:29
|
Kekemelik her 100 kişiden birinde görülüyor

Kekemelikte geçmesini beklemek kalıcılık riskini artırıyor. Toplum genelinde her yüz kişiden birinde görülen kekemelik, genellikle 2-5 yaş aralığında başlıyor. Uzman Dil ve Konuşma Terapisti Burçin Mutlu, "Kekemelik, konuşma akıcılığını bozan, ses, hece ya da kelimelerin tekrarı, uzatması ve konuşmaya başlarken yaşanan duraksamalarla kendini gösteren bir konuşma bozukluğudur. Bilinenin aksine kekemeliğin ortaya çıkışında psikolojik etkenler belirleyici değildir; asıl neden, bireylerin beyin yapısı ve işleyişindeki nörolojik farklılıklar veya genetik temellidir. Yani kekemelik bir korkunun, heyecanın ya da utanmanın sonucu değildir ve taklit ederek oluşmaz. Genetik faktörlerin etkili olduğu bu durum, genellikle 2 ila 5 yaş arasında başlar. Toplumda görülme oranı ise yüzde 1 civarındadır, yani her yüz kişiden biri konuşurken kelimelerle mücadele eder" dedi.


Kekemelikte erken müdahalenin önemine dikkat çeken Mutlu, kekemeliğin kendiliğinden iyileşmesinin yüzde 75-80 oranında olduğunun altını çizerek, "Erken müdahale, kekemeliğin kalıcı hale gelmesini önlemede kritik bir rol oynar. Erken dönemde başlanan kekemeliklerde herhangi bir müdahaleye gerek kalmadan kendiliğinden iyileşme ihtimali ise yüzde 75-80’dir. Ancak en büyük hata, geçer diyerek beklemektir çünkü her geçen ay, kalıcılık riskini artırır. Bu nedenle kalıcı olma riski göz ardı edilmemeli ve mutlaka bir uzman tarafından değerlendirilip yol haritası çizilmelidir" dedi.


Dil ve konuşma terapistlerinin kekemeliği yalnızca konuşma akıcılığı üzerinden değil; duygusal, sosyal ve davranışsal etkileriyle birlikte değerlendirdiğini belirten Mutlu, kekeme bireylerin hayatının toplumun bakışları, önyargı ve akran zorbalığı gibi sebeplerle zorlaştığına dikkat çekerek, "Okullarda alay edilmek, sınıfta söz hakkı verildiğinde gülüşmeler duymak, bir yetişkin olarak iş görüşmesinde cümlelerin yarıda kesilmesi gibi durumlar kekemelikten değil, önyargıdan doğar. Kekemelikle yaşayan bireyler, ‘takıldıkları’ kelimeler yüzünden değil, sabırsız dinleyiciler yüzünden sessizleşir. Oysa kekemeliğin en tehlikeli sonucu ‘konuşamamak’ değil, ‘konuşmamayı tercih etmektir.’ Öğretmenlerin farkındalığı, akran zorbalığını engellemenin ilk adımıdır. Kekemeliği alay konusu değil, öğrenme fırsatı haline getiren sınıflar, hem çocuklara hem topluma insanlık dersi verir" dedi. Mutlu, "Kekemelikte terapi süreci, bireyin konuşma deneyimini yeniden yapılandırmayı hedefler. Terapilerde kullanılan duyarsızlaştırma teknikleri, bireyin konuşma sırasında yaşadığı kaygı ve kaçınma davranışlarını azaltmayı; konuşmayı yeniden şekillendirme veya kekemelikte modifikasyon gibi yaklaşımlar ise konuşma ile ilgili yeni bir yol göstererek bireyin daha akıcı konuşmasını sağlamayı hedefler. Bu bilimsel yöntemlerle birey, iletişimle kurduğu ilişkiyi de yeniden öğrenir. Erken yaşta başlanan terapi, kekemeliğin kalıcı hale gelme riskini azaltır. En önemlisi de terapist bu dönemde aileye doğru yaklaşım ve iletişim biçimleri konusunda danışmanlık verir, bu sayede yanlış tutumların önüne geçilmiş olur. Dolayısı ile düzenli terapi desteği, bireyin hem konuşma akıcılığını hem de konuşma anına duyduğu güveni güçlendirir. Bu nedenle kekemelikte en etkili yaklaşım, sabırla sürdürülen, bireye özel planlanmış ve duygusal-davranışsal bileşenleri birlikte ele alan terapötik süreçtir" dedi.

Haber Merkezi
Haber Merkezi

Yorum Yap

0/1000 karakter
Tüm alanlar zorunludur

Yorumlar

0
Yükleniyor...

Yorumlar yükleniyor...